23 Şubat 2011 Çarşamba

Futurama

Futurama (TV Series 1999– ) - IMDb
http://www.imdb.com/title/tt0149460/

Bu diziyi bilmeyeniniz varsa, kendisinden utansın. Dizinin dördüncü sezonuna yeni başladım. Bunca zaman izlemediğim için de her bölümünde pişman oldum.

Genel olarak ilk iki sezonda her kesime laf sokma şeklindeki "sense of humour", özellikle sivri dili, üçüncü sezonda daha bi güncel dizi ve filmlerle dalga geçmeye ve mesaj vermeye, duygusallaşmaya döndü. Ben her halükarda seviyorum Bender'ın "Kiss my shiny ass!" hallerini. Ermeni soykırımı var dese de izlerim, o kadar yani.

Bu izlediğim sezondaysa, bir Amerikalı ne kadar mal olabilirse o kadar mal olan ana karakter Fry'ın "İşte dünyanın Amerika'yı sevmemesinin nedeni" dedirtecek kadar bencil olabileceğine, ama aynı zamanda da dünyayı kurtaracağına olan inancını hiç kaybetmeyeceğine şahit oldukça tırnaklarımı yiyorum.

Ama tüylerimi asıl ürperten başka bir olgu daha var. Bu özenilen rüyalar ülkesi, insanları bir araya getirmek için korku imparatorluğu yaratılması gerektiğine gerçekten inanıyor. Hatta inanmakla kalmıyor, bunu mizaha dönüştürüyor, benimsiyor ve terörün nabzı kan pompaladıkça birbirlerine mutlulukla sarılıyorlar. Neredeyse teröre teşekkür edecekler bunun için.

Bu dizinin ülkemizde gösterime girdiğini düşündüm. Aynı sivridille ülkemizdeki çarpıklıkları mizahlaştırdığını. Altı sezon boyunca kendi "başkanını", hayat ve beslenme tarzını eleştirdiğini. Hayır, altı sezon sürmezdi, ve hatta senaristleri hapse bile girerdi ergenekoncu olmaktan.

Ama Ergenekoncu olmakla suçlanmaları, hükümet eleştirileri için olmazdı. En darbeci bile karşı çıkardı korku imparatorluğunu savunan bölümüne. En Fetocu bile sevmezdi dini bir karakterin insanları baskı altında tutarak birbirlerine yaklaşmalarının alenen benimsendiği bir din politikasını. Ve herkes; korkan ve korkutulan; Patrick Suskind'in Koku'sundaki alenen toplu sevişme olayı gibi bir çarpıklıkla kendilerini karşı karşıya bırakan senaristleri kınarlardı. Dinciler inançsızlıkla cehennemi pay biçerler, solcular bunun bir sağcı komplosu olduğunu savunurlar, Fry gibi gençler asla o kadar geri zekalı olmadıklarını düşünürler, askerler ve siyasetçiler vatan hainliğiyle yaftalarlardı. Ama herkes hayatına devam eder, senaristler Ergenekoncu olurlardı.

Ben bunun aslında Amerika'nın bir konuşma özgürlüğü ülkesi olmasıyla alakalı olduğunu sanmıyorum.

Bizim ülkemizde her kesimden ve her fikirden insan konuşmaya ve söylemeye o kadar aç ki, işaret dilinden ve söylenmemiş şeylerden gündem yaratılıyor. Çünkü konuşamıyoruz. Çünkü az şeyler çok şey ifade etmeye çalışıyoruz. Çünkü az şeyden çok anlam çıkarıyoruz.

Amerika'daysa herkes her şeyi söylüyor. İnsanların bir kulağından girip ötekinden çıkıyor. Çok şey duyuyorlar. Çok şey konuşuyorlar. Artık kelimeler o kadar önemli olmuyor.

Biz nasıl meraklıyız oysa kelimelere takılıp kalmaya. Sen kürtsün mesela. Ben ayrımcıyım, ırkçıyım sana öyle söyledim diye. Kelimelerle ülke yöneten bir başbakanımız var. Hakkında söylenen her şeyi okuyup, duyup, gelir kapısına çeviriyor tazminat davalarını.Müjdat gezen mizaha vurarak akepe seçmenine aptal yaftası vurdu geçenlerde. Sen misin diyen. Kendini öyle bir savunmak zorunda kaldı ki sonra, Müjdat Gezen'i savunmayan da aptallar safına geçiverdi.Oysa örnek aldığımız batı, dizisinde, kendi başkanını yerden yere vurup suratına kokmuş organ fırlatıyor, insanlar sadece gülüyor.


 Onlar gelişmiş biz gelişmemişiz edebiyatı yapmıyorum. Çünkü bence gelişmişlik kime aptal diyebileceğinizle ölçülmüyor. Seviyesine erişmeye çalıştığımız ve bir parçası olamadığımız batının, sahip olunca batılı olduğumuzu sandığımız markaları ve tarzlarına, oyun konsollarına kendimizi kaptırdıkça, yakında zannedeceğiz ki, dünyayı korku kurtaracak; bir insanı öldürmekle başlayacak her şey.

15 Şubat 2011 Salı

Ortadoğu'da Yalnız Petrol Görmek

Başbakan Erdoğan, partisinin bugünkü grup toplantısında bir savunmada, bir ataktaydı. Gene her zamanki "ben ne yaptım şimdi?" diyen mağdur siyasetini yapmaktan geri durmadı, seçim sürecinde de genel politikasının bu olacağını da son günlerdeki tavrıyla gösterdi. Daha önce fazlasıyla işe yarayan bu politika bu defa da işe yarar mı, bilemiyoruz tabi. Ne de olsa ülkemiz göz göre göre gelen her şeye "şeriatın kestiği parmak" muamelesi yapmaya da alıştı.

Erdoğan yargıdan, muhalefetin sastükoculuğundan, sadaka edebiyatından, çok başarılı, ilham veren sıfır sorun politikasından ve sosyal devlet olgusundan bahsetti, Bahçeli'yi kendi matematiğiyle vurdu, ve tabi ki herkese laf yetiştirirken İsrail ve Mısır'ı da ihmal etmedi.

"Ordadoğuda sadece petrol görenler yanılgı içindedir" diyor başbakan. Asıl kendisi yanılgı içindedir. Ortadoğuda eğitimsiz ve din kisvesi altında uyutulmuş kitleler görüyorlar. Komünizm tehdidi ortadan kalktığından beri müslümanlığı terörle bağdaştırıp, Ortadoğuda harika bir bireysel-kitlesel silah pazarı yaratıyorlar. Batı yalnız petrol görmüyor, petrolden daha uzun süre nimetlerinden yararlanmak üzere her gün geliştirdiği silahları için devamlı müşteriler görüyor.

Henüz yaz sonunda ağzımız iki karış açılmadı mı Suudi Arabistan'ın 60 milyar dolarlık silah alımını okuduğumuzda? İran'ın nükleer silahlanmasını durdurmak hangi batı ülkesinin işine geliyor ki? İran silahlanırsa, komşularının veya batıdaki düşmanlarının DAHA fazla silahlanması gerekmeyecek mi? Tabi ki olay sadece İran'la sınırlı değil. Her ülkenin silahlanma politikası hakkında yazmanın uyku getirmekten başka anlamı da olmayacak. Özetle, Ortadoğuda yalnız petrol görmek için ancak Amerikan mandacılığını benimsemiş bir başbakan olmak gerekir.

Aslında sahip oldukları rezervlerin yakında tükeneceğini, bu yüzden, sahip olduklarının birkaç mislini deklare ederek batıya "bize muhtaçsınız" edebiyatı yaptıklarını  öğrenmemizle, sivil itaatsizlik hareketlerinin art arda gelmesi ne kadar tesadüftür bilmem. Kaldı ki ben bunca yıl petrolden dolayı Ortadoğuya akan paranın Ortadoğuda kalması fikrine bu kadar naifçe inanan bir başbakanımızın olmasından rahatsızlık duymadığımı söyleyemem. Ama hayır, başbakanımız aslında o kadar naif değil, halkımız naif. Geçen hafta bunu (halkın inanma potansiyelini) dile getiren bir tiyatrocuya "terbiyesiz, ahlaksız, ahmak" şeklinde bağıran bir Taraf köşe yazarı, kendini bu konuda şerefli addetmişti.

Ben şerefsiz olmayı, naif olmaya tercih ederim. Yeter ki yanılgı içinde olanlardan olmayayım.