23 Aralık 2012 Pazar

Bi' Yol..

Ağrı da yurdun bir parçasıymış; eskiden iller listesinde bir isimdi oysa...
Burda yaşayan insanlar varmış. Uyur, uyanır, yemek yer, ağlar, sevdiklerini kaybedermiş. Doğuyla batı ne kadar ayNıymış; bilmeyene ayRımcılık ne bitmeyen bir moda oysa... "Okuyarak öğrenir, severek anlarsın" diyordu düşünür. Sevmek için yakın da olmak gerekiyormuş oysa.. Uzaktan anlayamayabilirmiş insan.
Hemfikir olmak zorunda değiliz.Ama burda yaşıyoruz, bu coğrafyada doyuyoruz. Burda uyuyoruz, burda yeni güne başlıyoruz. Daha sevdiklerimizin üzerindeyken güneş, biz karanlığa ışık yakıyoruz burda. Sevdiklerimize telefonda sesimizle yakın olurken, gözümüzle görüp elimizle dokunabildiğimiz insanlara uzak oluyoruz. Anlamıyor, anlatamıyoruz.
Bugün Patnoslu bir müdür "Bu benim bayrağım" dedi ay-yıldızlı bayrağımızı işaret edip. Geçen haftaysa bir öğrenci "Bana ne Atatürk'ten" diye başlayıp Türkleri sevmediğini söyledi. Yüzümü birine dönerken diğerine sırtımı dönmemenin bir yolunu arıyorum iki farklı yöndeki bu iki insanı da anlamak için; "bölünürsün" diyor dinlediğim sesler.Bölünmeden de bir yolu olabilmeli oysa..

28 Kasım 2012 Çarşamba

100 Patnos'lu Öğrenciye Sorduk

100 öğrenciye sorduk:Ne dinliyorsunuz? En popüler cevap "Arsız Bela" oldu.

Bugün 101inci popüler cevabı alınca dayanamayıp YouTube'a başvurdum. Gördüm ki Arif Susam'ın 1992'de doğmuş, metal tişört giyen, rap yaptığını sanan hali. Allah yaratırken hiç uğraşmamış, next next next yapıp geçmiş. Gerisini Arsız bela halletmiş zaten. Sigara ve esrarla beyin angutlaması geçirmiş, sakal ve kaş dizaynıyla da amele stayla olayını tamamlamış.

Bir insanın o haliyle bu denli megaloman olması bile bu herifin durumunda normal karşılanabilir elbet. Ama ben Sagopa'nın kim olduğunu bilmeyip, bu dangozu dinleyen öğrencilerden saksılarına saç yetiştirmek dışında da görevler yüklemelerini bekliyorum; işte bu normal karşılanamaz. Kendimi, içlerinden birkaçına iyi örnek olur da kurtarırım, ufuklarını genişletebilirim diye umarken buluyorum. Sorun bende yani.

Geleli iki buçuk ay oldu. Zannederim iki buçuk yıl sonra artık umudum kalmayacak. İdealizm öğretmenin içinin ateşi demişlerdi. Ateşi üfleyecek bir sebep ararken, ne dinlediklerini görmek, üzerine örtülen battaniye etkisi yaptı.

Niye taktım bu müzik olayına? Çünkü öğretmenliği İzmir Atatürk Lisesi'nde yaptım ilk. Ne büyük kötülük etmişler bana meğer.  Klasikleri okumuş, popüler müziği beğenmeyen, okulda saç salıp dışarda toplayan, kelimelerin Türkçesini seçen ve küfürü amelelik sayan bir öğrenci grubuyla sevdim öğretmenliği ben. Arsız Belayı LYSde 50 puan fazladan verseniz dinlemezlerdi. Şimdi 10. sınıfa gelen 7. sınıf öğrencilerim bana hala yazarlar. Geçen birisi Sertabın NTVdeki Türk Sanat Müziği konserini izleyip izlemediğimi sordu. Bazı şarkıları ilk kez duymuş, hemen araştırmış.

Araştırma konusunda burdakilerin şanslı olmadıklarını biliyorum. Ama Arsız belayı bulabiliyorlarsa, elbette duru sesi, özgün dili, karakterli kelimeleri de bulabilir diye düşünüyorum. İnsanlar tercihlerini yaşıyorlar. Ve şurası açık ki bu gençler dar ufuklarıyla dar kalıpları tercih ediyorlar. Bizse onlarla daralıp, onlara rağmen kalıba sığmama savaşına doğu görevi diyoruz.

30 Mart 2012 Cuma

"Kafir Aleviler, Hepiniz Yanacaksınız!"


Erzincan’ın Üzümlü ilçesinde bir köyde duvara yazılmış bu yazı. Sünni dindar kesimin kendisinden olmayanı nasıl gördüğünün gayet özeti olmuş. Açıksözlülüğüne hayran olduğum bir zihniyet.

Mesela ben alevi olarak, sanırım başımı örtüp Kuranda kapatmam emredilen kıçımı başımı açmadığım, faizle beslenip Land Rover’a binmediğim, imam nikahıyla para karşılığı insanlarla birlikte olmadığım,  cemaat evlerini genelev gibi kullanıp sonra kırk tas suyla temizlenmediğim, her insanı eşit görüp, kimseyi kafir diye nitelendirmeyerek herkesin düşüncesini kendi vicdanıyla baş başa bıraktığım,  karışma hakkını kendimde bulmadığım, ilim öğrenmeyi de Kuran öğrenmek kadar değerli saydığım, kadını erkekle eşit bildiğim, cemler kurup büyüğümden de küçüğümden de öğrenebildiğim, karısı kendinden geride tüm pazar ağırlıklarını beli bükülerek taşırken eli belinde tespihiyle fesupanallah çekerek erkekliğini ve müslümanlığını ispat eden bir babanın çocuğu olmadığım için cehennemde yanacaksam, o Allahla benim aramdadır;

Ve bre dindar nesil, sana da bok yemek düşer!

11 Mart 2012 Pazar

Belgesel Bile İzlemiyorum Çünkü


Haftanın gün sayısı, dizi sayısı, izleyici beklentilerine cevap vermeleri, sözümona kaliteleri göz önünde bulundurulduğunda, sanırım bu durumu, sevdiği 3 kıyafet arasından seçim yapmak zorunda kalmaya benzetebiliriz.

Annemse, başkalarının yapmadığını umduğum bir yöntemle, bir giysinin kolunu, bir başkasının yakasını, bir diğerinin sırtını giyerek hepsini üzerine oturtmaya çalışan biri gibi.

Zannederim, tüm dizilerde ortak gözlenen özellikler yardımıyla konu bütünlüğünü sağlıyor. Neticede hepsi silahlı, evlilerle ilişki yaşayan bekarlı, hamileli, çocuğu doğrudu, aldırdı derken 5 hafta geçmeli, kalp krizli.. Esas kızla esas oğlan ya kavuşamaz ya da aynı evde kıskançlıktan, güvensizlikten geçinemez. Onlara aşık birileri de hep vardır, biri çok iyi çok anlayışlıdır, asıl hak edendir; öteki yıkıcı, entrikacıdır, ne olursa onun yüzünden oluyodur da başrollerden biri bunu bi türlü göremiyodur.

Annem, işte bu beyin sulandırıcı ajitasyonun tek bir versiyonuyla da yetinmeyen, mazoşizmin doktorasını yapan karakterlerin hepsini izleyip bütünlüğü bozmadan karakterlere küfür sallayabilen bi kadın.  

Diziler o kadar önemli ki, ekonomik boyutu, sektör haline gelmesi, modayı belirlemesi falan işin tırt kısmı. Diziler o kadar önemli ki, 28 şubat bile diziler üzerinden yerin dibine sokulmaya çalışılıyor. Yine aynı mantıkla, tüm psikopatlıklar, ahlaksılıklar, gayrımeşru ilişki ve sonuçları, normalleştirilmeye, meşrulaştırılmaya çalışılıyor ki bahsedilen dindar nesil, tam da istenilen şekilde bir dindarlıkla yetiştirilebilsin. Para istediğini satın alabilsin, imamlar daha rahat 13 yaşındaki kızlara cinsel istismarda bulunabilsin, sonra baş tacı yapılabilsin.
"İnsanlar gerçek güçlerini bilmezler"

Doğu insanının hayat tarzı o kadar acınası bir iğrençliğe büründürülüyor ki, batı doğudan resmen tiksinsin, ülkeyi bölme kolaylaşsın. Diziler aşkı yıprata yıprata, insanı o en güçlü duygudan soğutuyor, ki insanı sevme gibi daha genel duygular da körelsin, ötekileştirme başlasın,  kutuplaşmalar olsun; kutuplar ya yarışsın ya da savaşsın ki zengin daha zengin olsun.

Diziler o kadar önemli ki, “ben yalnızca belgesel izliyorum” diyen sayısında bi patlama var. Hatta gazeteler kuponla belgesel vermeye başladı tekrar. Ama bu en dindar il Konya, en çok içki tüketilen yer de Konya gibi bişey. Ya da “Ben AKPye oy vermedim” demek gibi..

24 Ocak 2012 Salı

KPSS


Genç nüfusun çok olduğu, ülke tarihinden daha yaşlı bir batılılaşma sevdasının getirisi, okunuşluk oranının yükseltilmeye çalışıldığı, her ile bir üniversite kurmayı takiben üniversite mezunu olmayanın yüzüne bakılmadığı bir toplum. Dershanelerin eğitim kurumlarından daha önemli hale getirilmesi, ders çalışmanın ve puanın öğrenmenin kendisini hiçe saydırdığı bir eğitim anlayışı. Şapka devrimi mi önce, harf inkılabı mı sonra sorularının, "bunlar niye yapıldı?" sorusuna gerek bile duymayan bir gençlik yaratması.

Önce yoldan geçeni öğretmen yapıp, sonra öğretmen ve eğitimci olarak yetiştirdiği gençleri okullarına almak istemeyen devlet, öğretmenlere de ötekileştirdiği, uzaklaştırdığı, öğretmeni ezilmişlik tarihi olan çocuklar taş atsın diye polis olmayı öneriyor.

Bunun için bir sınavdır gidiyor. Cemaatçi ve ırkçı bir toplum yetişsin diye kurum dershaneleri, onların sorularına yerleştirilmiş şiddet, ırkçılık, ötekileştirme içerikli soruları ve soru odaklı, düşünme yoksunu ürünleri olan öğrenciler.

Bu güruhun bir parçası olarak, gülsem mi, ağlasam mı bileediğim sorulara bakıyorum. Edindiğim izlenim şu: Benim gibi soruya bakıp morali bozulan, düşünen kesim zaten kazanıp devletin kadrosunda öğrenci yetiştirmemelidir. Düşünmeyen, soruyo hazırlayan nefret yüklü zihniyetin kafa yapısında olan, istenilen tarzda yetiştirilmiş öğrenciyi güdüleyecek şekilde sorular zaten o öğrenciyi başarıya taşıyacaktır. Nasıl da profesyonelce. İnanılmaz bir hesap ürünü. Takdire şayan bir desen örgüsü.

Kişiye özel kitapçık, işleyen çarkın en masum dişlisidir. Atanamayan Öğretmenler  Korosu'dan dinliyoruz: