3 Ocak 2011 Pazartesi

Necmettin Erbakan 2. Murad Rolünde

Dün Radikal Pazarda Ezgi Başaran'ın "gülümsetme" vaadiyle yayınladığı bir Necmettin Erbakan röportajı vardı.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1034839&Date=03.01.2011&CategoryID=78

Bu röportajda, özetle Erbakan siyasette tek rakibi AKPnin şuursuz bir kadrolaşma olduğunu, dini saptırdığını, yeniyetmelikleri yüzünden ülkenin altımızdan kaydırıldığı için -kendi örneğini verirsem-, Fatih'in deneyimsizliğine karşı 2. Murad'ın tekrar başa geçme teşebbüsü gibi, bir "baba" vasfıyla ülkeyi kurtarmak üzere geri döndüğünü anlatıyor.

Röportajı okurken gülümsediğimi hatırlamıyorum. Bilakis, suratımın asıldığını hatırlıyorum. Erbakan'ın, ülkenin sanayileşmesi için yaptığını söylediği onca şeyden sonra, şuursuz addettiği hükümetin, tüm bu çabaları sattığını söylediği kısmında. Bu çok zeki adamın bana hatırlattığı tarih hiç de gülümsetmiyor çünkü.

Erbakan'ın vurgu yaptığı tarihte 2. Murad, tecrübesiz genç bir liderle genç bir ülkeyi, bir dünya imparatorluğu yapma öngörüsüyle, padişahlıktan kendi isteğiyle vazgeçen tek hükümdar olmuştu. Nitekim Fatih ünvanına kavuşacak olan oğlu, ülkeyi ekonomik ve ilmi açıdan çok da ileri taşımıştı.

İlmi derken kastettiğim, daha teknolojik matbaa ya da sanayi devriminde daha ileri düzeyde buharlı makineler değil elbette. 18. yyda sanayi devrimi yaşanırken, halkı dinle uyutan, tanrıcılık oynayan bir cemiyete dönüşen taht, ilmi ancak, başkasının üretip kendisinin hazır bulduğu ürünler olarak bildi. Alınları secdeye değerken önlerinden akan tarih bugün hala aynı şekilde akıyor. Şöyle ki;

O zaman da batıda yeni şeyler oluyordu; batı makineler üretip bilgiyi çoğaltıyordu; Osmanlı torununun dışa borçlanmayla ekonomik özgürlüğü ve hatta tam bağımsızlığı elinden alınmıştı; tüm yenilikler ve icatlar hep batıda olur, burda yalnız parası olan alırdı ve üretim olmayınca sadece hammadde pazarı ve işsizlikle anılırdı ekonomi, şimdi de değişen bişey yok. Hatta sırf bu sebeplerden dolayı, o zaman da kaynaklarımız sömürülüyordu, şimdi de sömürülüyor.

Geçmişte de dışardan gelen teknolojiyle rekabet edemiyorduk, şimdi de edemiyoruz. Üstelik daha kötüsü var, gümrük vergisi yabancıların değil, yine kendi vatandaşımızın sırtına yük. Tıpkı kapitülasyonlar sayesinde yabancı tüccarların daha karlı olması gibi.

Etnik köken milliyetçiliğini yaygınlaştıran ittifak devletlerinin nasıl başarılı olduğu ve Orta Doğu ve Balkanlarda bize ne büyük toprak kayıpları yaşattıklarına değinmeyeceğim. En azından bu seferlik. Her ne kadar Erbakan tarihin bu tekerrürünü de anımsatmış olsa da.

Benim büyük resmi görmekle ilgili bir takıntım var. Ama sıradan bir vatandaş olarak elbette imkansız. Ama oturmuş kafamı kaşıyorum. Kaşındıran sorularım var çünkü. "Benim adım Kemal, ben yaparım" diyen adam lider gömleği ödünç gibi duran yapıştırma bir başkanken, Erbakan yeterince genç değilken; Erdoğan da Abdülaziz olmuşken, Apo'nun kendine Mustafa Kemal rolü biçmesine şaşırayım mı, yoksa Apoya bu cüreti veren Abdülaziz Erdoğan'dan mı tiksineyim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder